Zaman: 28 Nis 2024, 00:12

Tüm zamanlar UTC + 2 saat [ GITZ ]




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
MesajGönderilme zamanı: 31 Tem 2011, 03:08 
Grand Master
Grand Master
Kullanıcı avatarı
Çevrimdışı

Kayıt: 23 Şub 2008, 14:08
Mesajlar: 1477
Konum: İzmir
Favori Dövüşçü: Sub-Zero
Favori Oyun: Mortal Kombat Shaolin Monks
Meleklere, Kur'an ve sünnette anlatılan vasıflarıyla inanmalı ve bu vasıflarla onları tavsif etmelidir. Aksi halde cahiliye devrinde olduğu gibi insanlar bu hususta da aşırılık sergilerler. Nitekim bazıları onlara -hâşâ- Allah'ın kızları demişlerdir. Kur'an, bu i'tikad inhirafını tashih ederek meleklerin gerçek hüviyetlerini ortaya koymuştur. Sünnette de meleklere ait birçok keyfiyet zikredilmiştir. Melekler arasında da mertebe farkları vardır. Biz en büyüklerinden bazılarına kısaca temas etmiş olalım.

Hz. Cibril, hayata mazhar. Gönülleri ihya, ona ait ulvî bir vasıf. Onun nefhasıyla vücut bulan Hz. Mesih dahi ölüleri ihya ediyor; yani Mesih'e o cinsten mucizeler veriliyor. Cibril'in ayağını bastığı çamur, Samiri'nin buzağısına can veriyor. Bütün ilhamlar, kalp ve gönüllere Cibril'in vasıtasıyla ulaştırılıyor. Ve nihayet peygamberlere gelen vahiylere o, 'yed-i emin'lik ediyor.
Kâinatın Fahrı'na getirdiği son mesajlar ile de bütün cihanı diriltecek vahyi getirmiş oluyor. Kupkuru bir zemin, bu mesajlarla diriliyor ve bataklık bir dünya, gelen vahiylerle gülistana dönüyor.
Allah Rasulü, Cibril'i çok seviyordu. Ona karşı minnet duygularıyla dopdoluydu. O'nunla öyle bütünleşmişti ki, adeta O'nsuz yapamıyordu. İkiz kardeş gibiydiler.. birbirisiz olamayan ikiz kardeş gibi. Bir yönüyle onlar her türlü teşbih ve benzetmenin de ötesinde ikizdirler. Zira her ikisi de 'Âlemlere rahmet olarak gönderilme' sırrına mazhardırlar. Bazen Cibril'in gelmesi gecikir. İşte o zamanlar Allah Rasulü'nün iştiyak ve beklentisi dayanılamayacak ölçüye varır. Bir defasında yine böyle bir gecikme olmuştu. Cibril geldiğinde Efendimizin ilk sözü şu oldu:
'Ya Cibril, bizi daha fazla ziyaret etmene mani ne var?'
Sanki Efendimiz şöyle demek istiyordu:
Niçin bizi ihmal ediyorsun? Sen bir âlemde yaşıyorsun ki ben o âleme çıkamam. Halbuki benim yaşadığım yere sen çok rahat gelebilirsin.
İbn Abbas diyor ki: Allah Rasulü, Cibril'in geleceği anı iştiyak içinde intizar eder, beklerdi. Zira ki Cibril, Cenab-ı Hakk'la O'nun arasındaki münasebeti temin ve tesis ediyordu.
Efendimizin bu sorusu karşısında hemen durumu tavzih eden şu ayet nazil oldu. Ayet meleği konuşturuyor ve şöyle diyordu:
'Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında olan herşey O'na aittir. Rabbin asla unutkan değildir. (Meryem, 19/64) Buhari ve Müslim bize şöyle bir hâdise daha naklediyor: Cibril'in gelmesi 40 gün kadar gecikmişti. Geldiğinde Efendimiz O'na: 'İnmedin Ey Cibril, iştiyaktan çatlayacak hâle geldim!'
Ve Cibril cevap verdi:
'Belki ben sana, senin bana olan iştiyakından daha fazla iştiyaklıyım. (Adeta seni göreceğim anı dört gözle bekliyorum.) Fakat elden ne gelir ki, ben sadece bir memurum. (Git denirse gider, gel denirse gelirim)' (1)
Evet, meleklerin Allah'a en yakını olan Cibril ile bütün varlıkların Allah'a en yakını olan Hz. Muhammed (as) arasında işte böyle bir iştiyak ve arzu vardır. 'Temizler temizleredir' (Nûr, 24/26) ayetindeki nüktenin bir işareti de bu olsa gerek!
Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde rivayet ettiği bir Hadis-i şerifte Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
'Kul, Cenab-ı Hakk'ın rızasını elde etmenin yoluna düştüğü (bütün işlerinde O'nun hoşnutluğunu gözettiği, saffet ve samimiyet içinde rıza-yı İlâhîyi hedeflediği) zaman Cenab-ı Hakk, Cibril'e hitaben: 'Benim falanca kulum, durmadan beni razı etmeye çalışıyor. (Beni razı etmek için elinden gelen herşeyi yapıyor.) Dikkat edin benim rahmetim onun üzerindedir.' der.
Cibril bunu duyar duymaz, bütün gök ehline seslenir: 'Allah'ın rahmeti falan kişinin üzerindedir. Ben de onun yanındayım' bu ses gökte yankılanır ve bütün gök ehlince de tekrarlanır. (2)
Buhari ve Müslim'de ise vak'a şu şekilde ele alınır:
'Allah bir kulunu sevdi mi, Cibril'e 'Ben filanı seviyorum sen de sev' diye seslenir. Cibril de onu sever. Sonra sema ehline 'Allah (cc) filanı seviyor, siz de sevin'' der. Sema ehli de bütünüyle onu sever. Ve bu kul için yeryüzünde kabul vaz'edilir. (Allah'ım bizi onlardan kıl.)
Allah, bir kuluna da buğzetti mi, Cibril'e 'Ben filana buğzettim, sen de buğzet' diye seslenir. Cibril de ona buğzeder. Sonra sema ehline 'Allah filana buğzediyor, siz de buğzedin' (3) der. Sonra da o kişi için yeryüzünde buğz (öfke ve nefret) vaz'edilir. (Allah'ım bizi öyle olmaktan koru, muhafaza eyle!)
Bu hadis, inanan insanların, sevgi veya nefretlerinin kaynağına ve planlandığı yere dikkat çekiyor. Allah'ın sevdiği bir insana mü'minlerin kalpleri sevgi ve muhabbetle dolup taşar. Yine Allah'ın buğzettiği bir insana da mü'minlerin kalbinde sadece buğz ve nefret bulunur. Bu tablonun bize ilham ettiği ayrı bir ölçü vardır. O da şudur:
Bir kâfirin, din düşmanının mü'minden nefret etmesi, onu sevmemesi, Allah huzurunda o mü'min için lehte şehadet olacak ve bir avantaj sayılacaktır. Hasen derecedeki bir hadiste buna işaret vardır. Hadis-i Şerif'te 'Allah'ı o kadar çok hatırlayın, o kadar çok anın ki neticede size deli desinler.' (4) buyurulmaktadır.
Mü'min, emniyet ve itminan insanıdır. O umumi sulhu temin etmek için vardır. Dünya onunla bir Cennet iklimine dönüşecektir. Ondan hiç kimse hatta bir karınca bile zarar görmez, görmemiştir ve göremeyecektir. Fakat buna rağmen, yine de kundakçılık yapan, anarşiyi körükleyen, bozgunculuktan başka birşey bilmeyen kâfir onu sevmez, sevmemiştir ve sevmeyecektir. Zira ki, mü'mine karşı nefret, kâfirin ve küfrün tabiatında vardır. Bu açıdan diyoruz ki, kâfirler tarafından sevilen herhangi bir mü'min kendini ciddi bir kritiğe tâbi tutmalı ve akibetinden daima endişe etmelidir. Çünkü bu sevgi normal değildir. Hatta mü'minde mevcut bir eksikliğin emare ve işareti olma ihtimali vardır. Burada 'sevme' ile 'beğenme' ve 'takdir etme'yi de birbirinden ayırmak gerekir. Kâfir, bizdeki fazilet ve meziyetlerden dolayı bizi beğenip takdir edebilir; ama asla sevmez. Kur'an'ın 'En büyük düşman' diye tarif ettiği kâfir mü'mini nasıl sevebilir ki?
[1] Buhari, Tefsiru sure 19/2; Tevhid 28; Bedü'l-Halk 6
[2] Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/279
[3] Buhari, Bedu'l-Halk 6; Edeb, 41; Tevhid, 33; Müslim, Birr 157
[4] Tirmizi, Zühd 39; Müsned, 3/68-71; 6/17


Arkadaşlar biliyorum uzun ama okumaya değer.


Başa Dön
 Profil  
Alıntı ile cevapla  
MesajGönderilme zamanı: 31 Tem 2011, 03:59 
Grand Master
Grand Master
Kullanıcı avatarı
Çevrimdışı

Kayıt: 25 Eki 2008, 21:04
Mesajlar: 1398
Konum: Türkiye Cumhuriyeti
Favori Dövüşçü: Sonya
Favori Oyun: Mortal Kombat Shaolin Monks
C-A-M-İ anlamının ilk kelimesini isminden veren melek :)

_________________
Resim

Resim Resim


Başa Dön
 Profil  
Alıntı ile cevapla  
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat [ GITZ ]


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 118 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu foruma eklentiler gönderemezsiniz

Aranacak:
Geçiş yap:  

cron